Direniş Filistin'in Meşru HakkıdırArifan dergisinin Ahmet Varol ile röportajı: Şubat 2009, Arifan dergisi Gazze'de bütün dünyanın gözü önünde bir vahşet yaşandı ve şimdilik ateşkes kararı alındı. Bu kalıcı olur mu? Kalıcı olması için ne gibi tedbirler alınmalı? Gazze'de yaşanan vahşet gerçekte Siyonist işgalin geleneksel hale getirdiği vahşi katliamlarına bir ilavesidir. Birçokları bu gerçeği anlayamadıkları için kendi vatanlarına, haklarına ve namuslarına sahip çıkan Filistinlileri, orada mağdur edilen halkı temsil eden direnişi mahkûm etmeye kalkıştılar. Oysa sergilenen vahşet gerçekte Siyonist işgalin ciddi anlamda bir tehdit, tehlike ve risk olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Bugün Filistin toprakları üzerinde gayri meşru bir şekilde varlığını sürdüren işgal devleti Siyonist terör örgütleri tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla terör, tedhiş, saldırganlık ve vahşet bu devletin mayasında var. Kuruluşundan önce başladı. Kuruluşu da terör, tedhiş, saldırı ve katliamla gerçekleşti. Kuruluşundan bugüne de sürekli saldırı, cinayet ve katliamlarla ayakta durdu. Gazze'ye yönelik son saldırısının planını ise çok önceden yapmıştı. Böyle bir plan yapmasının amacı Filistin topraklarında özgürlük mücadelesinin öncülüğünü yapan İslâmî direnişe ağır darbe vurmaktı. Bu planında Mısır ve Suudi Arabistan gibi bazı işbirlikçi rejimlerle ittifak halindeydi. Çağın emperyalist güçleri ve onların yönlendirdiği uluslararası kuruluşlar da "Filistin direnişini çökertmesi için İsrail'e fırsat tanıma" anlayışına göre hareket etti. Tabii işgal devleti kendisine tanınan fırsatı aynı zamanda insanları kitleler halinde katletmek, kundaktaki bebekleri öldürmek, evleri sahiplerinin başına yıkmak, okulları, camileri ve hastaneleri vurmak için değerlendirdi. İşgalci Siyonistin tüm insanlığın gözleri önünde böyle bir vahşet sergileme cüreti gösterebilmesinde işbirlikçi rejimlerin perde arkasından verdiği desteklerin ve uluslararası mekanizmaların "işgalciye fırsat tanıma" anlayışının önemli rolü olmuştur. Şu var ki çağın bütün emperyalist güçlerini arkasına alan, aynı zamanda emperyalizmin sözcüsü gibi hareket eden medya organları tarafından da desteklenen işgalci Siyonist, Filistin direnişinin kararlı mücadelesini aşamadı. Mücahitlerin kararlı ve ısrarlı mücadeleleri karşısında önemli kayıplar verdi. Moral yönden ciddi çöküşe maruz kalan askerlerini daha fazla cephede kalmaya zorlamasının ciddi bir patlamaya sebep olacağını anladığı ve savaşta gidişatın tamamen aleyhine döndüğünü gördüğü için tek taraflı ateşkes ilan etmek zorunda kaldı. Fakat bu ateşkes kırılgan bir ateşkestir. İşgalci Siyonist devlet bir tehdit unsuru olmaya devam etmektedir. Onun saldırganlığına karşı etkili unsur her zaman direniş olacaktır. Bu sebeple Siyonist tehdide karşı direnişe sahip çıkılması, destek verilmesi, silahlanmasının sağlanması, işgal tehdidinin saldırganlığına karşı Filistin halkının bir güvencesi olması için kendisine yardımcı olunması gerekir. Örneğin Filistin direnişinin hava saldırılarına karşı savunma gücü ve teknolojisi olsaydı Siyonist işgalcilerin bu katliamı gerçekleştirmeleri kolay olmayacaktı. Gazze'ye yönelik son katliamda Filistin halkının en büyük dezavantajı hava saldırılarına karşı bir savunma gücünün olmamasıydı. Öte yandan eğer ki direniş işgalcilerin kara saldırılarına karşı büyük bir fedakârlıkla direnmiş olmasaydı Siyonistler Gazze'nin her tarafını kontrol altına alacak ve büyük bir katliam gerçekleştireceklerdi. Siyonistlerin böyle bir katliam gerçekleştirmelerini kararlı direniş ve bu direnişte kullanılan savunma gücü engellemiştir. Tabii her şeyin üstünde Yüce Allah'ın yardımını unutmamak gerekir. Ama Yüce Allah kullarından sebeplere tevessülünü talep ediyor; bunu yapıp kararlı şekilde mücadele etmeleri durumunda zaferi de nasip ediyor. İslâm ülkeleri liderlerinin bu vahşete yeterli tepkiyi verdiklerini düşünüyor musunuz? Neler yapılmalıydı, bundan sonra neler yapılabilir? Ne yazık ki İslâm ülkelerinin yönetimleri Siyonist vahşet karşısında yeterince bir varlık gösteremediler. Sadece ülke yönetimleri değil bu yönetimleri temsil konumunda olan ittifaklar bile sadece havanda su dövmekle meşgul oldular. Örneğin saldırının ilk günlerinde yüzlerce insan öldürülürken, evler yıkılırken Arap Birliği teşkilatı bir olağanüstü toplantı düzenleme ihtiyacı bile duymadı. Sonrasında düzenlediği olağanüstü toplantısında da mağdur Filistin halkına yarar sağlayacak, işgalci Siyonisti engelleyecek herhangi bir adım atamadı. Mısır ve Suudi Arabistan gibi bazı ülkelerin yönetimleri işgalci Siyonistin saldırısına dolaylı yoldan destek verdi. Mısır'ın Gazze'nin tehlike kapısı sayılan Rafah sınır kapısını kullandırmaması, yaralıların çıkışlarını çoğu zaman engellemesi, başlangıçta insanî yardımların girmesine bile mani olması işgalci saldırgana dolaylı destekti. Suud yönetimi işgalci saldırgan devlete yüklenmek yerine ona karşı mücadele eden İslâmî direnişe yüklendi. Ürdün, BAE, Bahreyn, Umman gibi bazı ülkeler işgal devletine destek vermedi ama Filistinlilerin yararına da fazla bir şey yapmadı, sadece göstermelik bazı açıklamalar yapmakla yetinerek olaylara seyirci kalmayı tercih ettiler. Katar, Libya, Yemen gibi ülkeler Filistin halkına maddi destekte bulundu; diplomatik alanda da işgal devletine karşı tavır koydu ama uluslararası alanda çok fazla etkili olamadılar. Bu ülkelerin Arap Birliği teşkilatı çatısı altında gerçekleştirmek istedikleri de özellikle Mısır ve Suudi Arabistan'ın takoz koyması sebebiyle engellendi. Suriye ve Lübnan gibi ülkeler direnişe lojistik destek verdi, işgale karşı tavır koydu ama uluslararası alanda onlar da yeterince varlık gösteremediler. Moritanya, İsrail'le ilişkisini keserek tavır koymaya çalıştı. Türkiye gerek diplomatik alanda, gerekse insanî yardım alanında küçümsenemeyecek bazı faaliyetler gerçekleştirdi. Türkiye toplumu da büyük bir hareketlilikle Siyonist vahşete karşı tavır koydu. Ancak biz Türkiye'deki yönetimden daha fazlasını bekliyorduk. Özellikle işgalci devletle askerî anlaşmaların iptal edilmesi bu dönemde çok isabetli bir adım olur ve Siyonist vahşeti biraz daha erken tarihte durdurabilirdi. Gazze'de şimdilik silahlar sustu, bombalar ölüm yağdırmıyor bu memnuniyet verici; fakat bu vahşetin geride bıraktığı tahribat, psikolojik etkileri, maddi manevi zararları nelerdir? Zayiat gerçekten büyük. Şimdiye kadar ölü sayısının 1400'ü, yaralı sayısının ise 5300'ü bulduğu tahmin ediliyor. Ağır yaralılardan ölenlerle ve enkazların altından çıkarılan cesetlerle ölü sayısı daha da artabilir. Maddi hasarın bir milyar dokuz yüz milyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Tabii ki bu kadar kayıp insanları manevi yönden de etkilemiştir. Ama orada bulunan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre insanların moralleri çok iyi. İşgal devletinin onca saldırganlığına karşı kararlı bir mücadeleyle zafer kazanılması Gazze halkına manevi güç vermiş. Bu arada Türkiye toplumunun sağladığı destekten dolayı da bu halka özel muhabbetlerinin olduğunu oraya giden kardeşlerimizden öğrendik. IHH Genel Başkanı geçende Gazze'den kendisiyle Tvnet'in yaptığı canlı bağlantıda önemli bir noktaya temas etti. İşgalciler 22 gün süren saldırıda Gazze'ye bin ton ağırlığında bomba ve füze atmışlar. Oysa Gazze toplam 365 km2'lik bir alan. Yani km2 başına yaklaşık 3 ton bomba ve füze düşüyor. Atılan bombalarla ve füzelerle binaların çoğu çökertilmiş. İşgalci özellikle çok sayıda insan katledebilmek için kalabalıkların bulunduğu yerleri, camileri, okulları ve hastaneleri hedef almış. Bütün bunlara rağmen 1400 civarında insan ölmüş. Biz bu kadar insanın öldürülmesini basite almıyoruz elbette. Ama büyük bir nüfus yoğunluğu sebebiyle km2 başına 4000 kişinin düştüğü küçük bir toprak parçasına toplam bin ton, km2 başına üç ton patlayıcının atılması sonucu sadece 1400 kişinin ölmesi ilahi bir himayeye işaret ediyor. Bülent Yıldırım da buna dikkat çekiyor ve "bu insanları melekler korumuş" diyordu. Gazze'deki Siyonist vahşet ilk değil, şiddet krizleri tutunca Filistin'e saldırıyorlar. Bir daha bu vahşetin yaşanmaması için, bu saldırganlığın önü nasıl kesilebilir? Siyonist işgalin devamı Filistin'de tehlikenin varlığının sürmesi anlamına gelir. İşgal bugüne kadar sürekli katliam ve tehditle sürmüştür. Ama artık işgal yönetimi kan kaybetmeye başladı. 2000'de Lübnan'dan, 2005'te Gazze'den çıkarılmasından sonra 2006'da Güney Lübnan'da, son olarak da Gazze'ye yönelik saldırısında ağır bir yenilgi aldı. Bu arada işgalci Siyonist devlete kan temin eden global etkenler de zayıflamaya başladı. O sebeple Siyonist yönetim artık "Büyük İsrail" idealini realiteden uzak bir hayal olarak görmeye başladı. Siyonist yönetimin politikacıları Büyük İsrail hayalleri yerine var olan İsrail'in devamının nasıl sağlanacağı üzerinde kafa yormak gerektiğini açıktan söylüyorlar. Gazze'ye yönelik son saldırılarını da var olan İsrail'in geleceğini garantiye alma açısından bir var oluş savaşı olarak görüyorlardı ve kaybettiler. Siyonistlerin bütün saldırganlıklarına rağmen Filistin'de direniş, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi durmayacaktır. Filistin toprakları üzerindeki Siyonist işgal haçlı işgali gibi iğretidir. Biz mutlaka son bulacağına inanıyoruz. Bu konuda Allah Resulü (s.a.s.)'nün de müjdesinin olması bizi geleceğe ümitle bakmaya sevk ediyor. Ama o müjdenin bu nesille tahakkuk etmesi için gayret etmek, dayanışma ve birlik içinde çalışmak gerekir. Müslümanlar olarak bu konuda neler yapabiliriz? En azından BOYKOT konusuna titizlikle dikkat edilse güzel neticeler alınır diye düşünüyorum. Bu konuda siz neler söylemek istersiniz? Çok şey yapabiliriz. En başta çizgisini belirlemek, Siyonist vahşete karşı ve direnişin yanında saf tutmak gerekir. Birçoklarının hâlâ bu konuda tereddüt yaşadıklarını görüyoruz. Siyonist işgalin gayri meşru, ona karşı sürdürülen mücadelenin ise haklı ve meşru olduğunu yeterince kavrayamamanın bir neticesi bu. Kardeşlerimiz bu konuda başlattığımız aydınlatma seferberliğine katılırlarsa Allah'ın izniyle Filistin davasına destek, işgalci siyoniste karşı tavır güçlenecektir. Boykot da bu tavır koymanın bir sonucudur. Meşru direnişin yanında gayri meşru işgale karşı saf tutanların artmasıyla birlikte boykot daha fazla etkisini gösterecek, bu da işgalcilerin ekonomik despotizmini sarsacaktır. Türk halkı Filistinli kardeşlerimizin her zaman yanında olup acılarını paylaştı. Yapılan yardımlar yeterli mi? Saldırı bitti diye destek ve yardım da bitmeli mi? Elbette yeterli değil. Filistin halkının bundan sonra da büyük yardım ve desteğe ihtiyacı var. Ama en başta gelen de bu davayı sahiplenmektir. Ne yazık ki Siyonist işgal güçleri tarafından yönlendirilen medyanın özellikle "Filistinliler toprak sattı, Araplar bizi arkadan vurdu" türünden tamamen cehalet göstergesi iddiaların etkisinde kalınması insanlarımızın Filistin davası konusundaki duruşlarını hep olumsuz etkilemiştir. Kardeşlerimizden öncelikle bu konuda harekete geçmelerini ve zihinlerdeki bulanıklıkları gidermek için aydınlatma seferberliğine katılmalarını bekliyoruz. Bunu başarabilirsek Allah'ın izniyle yardım ve desteğin kat kat arttığını göreceksiniz. Söz konusu iddialara ayrıntılı bir şekilde cevap veren dosyalarımızı kardeşlerimiz bizim Web sitemizde (www.vahdet.com.tr) bulacaklardır. Bizleri kırmayıp kıymetli vakitlerinizi ayırdığınız için, çok teşekkür ederiz. Rabbim ziyadesiyle razı olsun. Biz de size teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Allah sizden de razı olsun. |